Kasabanın kenarındaki eski malikâne, yıllardır kimsenin yaşamadığı bir harabeydi. Sarah, gazeteci olarak kasabaya taşındığında, malikâne hakkındaki söylentilere kulak asmamıştı. Fakat gün geçtikçe, kasaba sakinlerinin bu yerden neden bu kadar korktuğunu merak etmeye başladı.
Bir akşamüstü, Sarah kasabanın yaşlılarından biri olan Bay Thompson ile sohbet ederken malikâne konusu açıldı. Bay Thompson’ın yüzü aniden ciddileşti ve fısıldayarak konuşmaya başladı.
"Sarah," dedi, "o evde yıllar önce korkunç bir şey oldu. Kimse ayrıntılarını tam olarak bilmiyor ama o zamandan beri orada yaşayan herkes ya kayboldu ya da aklını yitirdi."
Sarah’ın içindeki merak duygusu kabarmıştı. "Ne tür bir sır olabilir bu?" diye sordu.
Bay Thompson derin bir nefes aldı ve başını iki yana salladı. "Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, geceleri malikânenin etrafında garip sesler duyulduğu ve bazen pencerelerden gölgelerin hareket ettiğidir."
Sarah, ertesi gün malikâneye gitmeye karar verdi. Gazeteci olarak, bu tür hikayeler onun işinin bir parçasıydı ve bu olayı araştırmak için sabırsızlanıyordu. Ertesi sabah, el fenerini ve not defterini alarak eski malikâneye doğru yola koyuldu.
Malikâneye vardığında, kapının önünde durdu ve derin bir nefes aldı. Eski kapı ağır bir gıcırtıyla açıldı ve içeride yılların biriktirdiği toz ve örümcek ağlarıyla kaplı bir salon ortaya çıktı. Sarah, adımlarını dikkatle atarak içeri girdi ve etrafı incelemeye başladı.
Odadaki mobilyalar, eski püskü ve kırık döküktü. Ancak gözlerine çarpan bir şey vardı: Duvarlarda, neredeyse görünmez hale gelmiş olan eski resimler asılıydı. Resimlerde, malikânede yaşamış olan ailelerin yüzleri net bir şekilde görülüyordu. Ancak bir resim diğerlerinden farklıydı; tüm yüzler çizilerek karalanmıştı.
Sarah, bu resmin ne anlama geldiğini anlamaya çalışırken, birden arkasında bir hışırtı duydu. Hızla arkasını döndü ama kimseyi göremedi. Yine de, birinin ya da bir şeyin onu izlediğini hissediyordu. Kalbi hızla çarpmaya başladı ve korku yavaş yavaş içine işlemeye başladı.
Derken, üst kattaki odalardan birinden bir kapı sesi duyuldu. Ses, eski ahşap merdivenlerden yankılanarak aşağıya ulaştı. Sarah, cesaretini toplayarak yukarı çıkmaya karar verdi. Merdivenler, her adımda gıcırdayarak onun varlığını ele veriyordu.
Yukarıya ulaştığında, kapının hafifçe aralık olduğunu gördü. Kapının önünde durdu ve içeriye doğru bakmaya cesaret etti. İçeride, yerde bir günlük buldu. Tozlu kapağını açtığında, yazıların yıllar önce yazıldığı belliydi. İlk sayfayı okurken, malikânenin karanlık sırlarının ipuçlarını veren satırlarla karşılaştı.
Sarah, titreyen elleriyle günlüğü açtı ve ilk sayfasındaki satırları okumaya başladı. Yazılar, Malikâne’nin son sahiplerinden birine aitti.
1 Mayıs 1892
Bugün, malikânenin inşaatını tamamladık. Annabelle ve çocuklar bu eve taşınmak için sabırsızlanıyorlar. Ancak bu topraklarda tuhaf bir şeyler hissediyorum. İşçiler de garip sesler duyduklarını söylediler ama hepsinin yorgunluktan olduğunu düşünüyorum.
3 Haziran 1892
Annabelle geceleri uyuyamıyor. Malikâne'nin çevresinde geceleri dolaşan gölgeler gördüğünü söylüyor. Çocuklar da korkmuş durumda. Bu durum, endişe verici bir hâl almaya başladı.
15 Temmuz 1892
Gece yarısı uyandığımda, Annabelle’nin odada olmadığını fark ettim. Onu bahçede, malikânenin tam arkasında bulunan eski mezarlığın yanında buldum. Gözleri boştu, sanki başka bir dünyadaymış gibiydi. Beni gördüğünde hiçbir şey söylemeden eve döndü ve yatağa yattı. Bu evde bir şeyler yanlış, bunu hissediyorum.
25 Ekim 1892
Artık dayanamayacağım. Annabelle, çocuklar ve ben bu evi terk etmeye karar verdik. Ancak her defasında bir engelle karşılaşıyoruz. Araba bozuluyor, yollar kapanıyor... Sanki bir güç bizi burada tutmaya çalışıyor. Kimseye güvenemiyorum.
Günlük, bir anda sayfanın ortasında kesiliyordu. Sarah, sayfaları hızla çevirdi ama geri kalan kısmı boştu. Kalbi hızla çarparken, günlükteki son cümlenin ağırlığını hissetti: Kimseye güvenemiyorum.
Birden, günlüğü elinden bırakmak zorunda kaldı çünkü duyduğu sesler daha da yakına gelmişti. Sarah, derin bir nefes aldı ve sesin kaynağını bulmak için cesaretini topladı. Malikânenin içindeki karanlık koridorlarda ilerlerken, adımlarının yankısı ona yalnız olmadığını hissettiriyordu.
Bir odanın kapısı hafifçe aralıktı. İçeriye baktığında, duvarda asılı duran büyük bir ayna gördü. Ayna, tuhaf bir şekilde parlıyordu ve sanki ona doğru çekiliyormuş gibi hissetti. Sarah, istemsizce aynaya doğru yürüdü. Aynanın yüzeyine dokunduğunda, bir anda kendini bambaşka bir odada buldu. Burası malikânenin bir diğer kısmıydı ama her şey daha yeni ve canlı görünüyordu.
Odanın ortasında, bir masa ve masanın üzerinde eski bir el yazması duruyordu. Sarah, yazmayı eline aldı ve açtığında tüyler ürpertici bir gerçekle karşılaştı. Yazma, malikânenin üzerine inşa edildiği toprakların lanetli olduğunu ve burada yaşayan her ailenin bir şekilde bu lanetin kurbanı olduğunu anlatıyordu.
Laneti kırmanın tek bir yolu vardı: Malikânenin en eski ve en karanlık sırrını ortaya çıkarmak. Bu sır, malikânenin bodrum katında saklıydı ve sadece en cesur olanların bu sırrı keşfetmeye cesaret edebileceği yazıyordu.
Sarah, yazmayı kapatarak derin bir nefes aldı ve bodrum katına gitmeye karar verdi. Merdivenlerden aşağıya inerken, karanlık ve nemli hava yüzüne çarptı. Bodrumun kapısını açtığında, içerideki yoğun karanlık neredeyse elle tutulur bir haldeydi.
Fenerini yakarak ilerlediğinde, duvarlarda garip semboller ve işaretler gördü. Bir köşede, eski bir sandık dikkatini çekti. Sandığın kapağını açtığında, içinde eski bir mektup buldu. Mektupta, malikânenin ilk sahibi olan Lord Aldridge'in yazdığı bir itiraf vardı:
Bu toprakları almakla ne büyük bir hata yaptım. Burada yaşayan ruhlar asla huzura kavuşamayacak. Onları buraya bağlayan, benim yaptığım bir büyüydü. Annabelle ve çocuklarım için, bu büyüyü geri almak ve ruhları serbest bırakmak zorundayım. Ancak, bu benim sonum olacak...
Sarah, mektubu okuduğunda her şey netleşmişti. Malikânenin üzerine kurulduğu topraklar, eski bir lanetin merkeziydi ve bu lanet, Lord Aldridge’in yaptığı bir büyü ile güçlenmişti. Büyüyü bozmanın tek yolu, Lord Aldridge’in ruhunu serbest bırakmaktı.
Sarah, son bir cesaretle bodrumun en derin köşesine ilerledi. Burada, eski bir taş ocağı ve Lord Aldridge’in mezarı vardı. Sarah, mezarın üzerine yazılmış olan eski dildeki yazıları okudu ve büyüyü bozmak için gerekli olan kelimeleri mırıldanmaya başladı.
Birden, mezardan bir ışık yayıldı ve Sarah, gözlerini kapatmak zorunda kaldı. Işık kaybolduğunda, her şey sessizdi. Malikâne'nin laneti sonunda sona ermişti. Sarah, derin bir nefes alarak bodrumdan yukarıya çıktı ve günlüğü tekrar yerine bırakarak malikâneyi terk etti.
Kasabaya döndüğünde, Bay Thompson onu bekliyordu. Sarah, başardığını anlattığında Bay Thompson’ın gözlerinde minnetle karışık bir rahatlama gördü. Malikânenin laneti sona ermişti ve artık karanlık sırlar geçmişte kalmıştı.
Comentarios